Terminator ile yeniden...
Terminator 3: Rise Of The Machines ile ilgili söylentiler ortalarda gezdiği sıralarda Infrogames firması durdurulamayan ve ölümcül robotları tekrar konsollarımıza getirmeye hazırlanıyor. Bu yeni oyun zaman periyodu olarak kendine 1. ve 2. filmden önceki bir zamanı seçmiş ve oyunda Kyle Reese olarak Terminator'ü durdurmaya çalışıyoruz. Yani oyun filmindeki gibi ileri, 2000'li yıllarda değil de bizim zamanımıza yakın bir süreç içerisinde geçiyor.
Oyun 2027 yılında cereyan ediyor ve oyunda insanlardan kurulu bir birlik, Skynet'in tehlikeli güçlerine karşı mücadele ediyor. Terminator'ler ve diğer tehlikeli makinelere karşı mücadele ederek 1. filmin başladığı yere doğru gelmeye yani oyunun sonuna ulaşmaya çalışıyoruz. Reese'i yöneterek herkezin favori insan düşmanı Cyborg'unun elinden Sarah Conner'ı (insanların birliğinin lideri John'un annesi) kurtarmaya çalışıyoruz. Reese ile birlikte seçebileceğimiz 3 Tech Com üyesi olacak (diğerleri de Special Operations görevlisi Catherina Luna ve Captain Luther Perry). Her karakterin kendine göre değişen gücü, dövüş sistemi ve özel silahları olacak.
T-800
Oyunda birbirinden zorlu 12 görevin yanında ayrıca düşmanlara karşı kullanabileceğimiz birbirinden farklı 20 silah olacak (roketatarlar, şok silahları ve patlayıcılar). Oyundaki her bölüm birbirinden detaylı olacak ve çevre ile etkileşim de yüksek olacak. Real time yıldırım ve gölge efektleri konsollarımızda oldukça güzel gözükecekler. Birbirinden farklı ve yapay zekası yüksek 15 düşmanın yanında ayrıca korkulu rüyamız T - 800 de oyuna dahil olacak.
Oyunda dinamik bir kamera sistemi olacak ve böylece düşmanları hedeflemek için hem hızlı hem de dikkatli olmamız gerekecek. Oyun hem 1. hem de 3. şahıs görünümünden oynanabilecek ve ağzına kadar aksiyon bizi bekliyor olacak.
Kullanabileceğimiz editörlerin de eklenmesi beklenen oyunda ayrıca filmden alınan Soundtrack'ler de oyunu süsleyecek. Terminator: Dawn Of Fate'in 2002'nin sonlarına doğru hazır olması bekleniyor. Oyunla ilgili daha fazla bilgi ayrıca E3 fuarında da verilecek. Oyun hakkındaki gelişmeleri Terminator: Dawn of Fate'in resmi web sitesi http://www.terminator-game.com dan da takip edebilirsiniz.
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
1 Şubat 2011 Salı
Sudden Strike II İnceleme
Yeniden 2.Dünya Savaşına dönüyoruz. Sudden Strike ve expansion paketi ve ardından çıkan Sudden Strike Forever güzel grafikleri ve sıkılmadan oynayabileceğimiz tarzıyla strateji savaş oyunu dalında en çok satan oyun ünvanına sahip olmuştu. Oyunun temeli 2.Dünya Savaşına dayanıyor.. Oyunun bu başarısını gören CDV ve Fireglow, oyunun devamı olan Sudden Strike II ‘yi çıkarmaya karar verir.
Yapımcılar ilk bölümdeki gerçekçiliğin ikinci oyunda da devam edeğini belirtiyor. Yine tarihi gerçeklere dayanarak meydana gelecek olayların içinde kendimizi bulacağımız bu oyun ilki gibi sağlam bir savaş mentalitesine sahip. Oyunda Almanları seçerseniz; Rhine’ı kontrol etmeye çalışacaksınız, tabii bu Alman tarafı olunca iş zorlaşır, Japonları seçerseniz; o unutulmaz Okinawa etrafında çarpışmalara gireceksiniz. Birim seçme, hareketler ve komutalar arabirim olarak Warcraft’ı andırıyor.
Sudden Strike II çeşitli oyun modları bulunuyor;
- Campaign: 5 miletten isteğimizi burdan seçebiliyoruz. Bölüm 10 gorevden oluşacak ve bunların herbirini geçmek için 1-2 saat harcamanız gerecek.
- Single Scenarios: Burada çeşitli türde çarpışmalar sizi bekleyecek, mesela “ annihilate the enemy completely”( Düşmanı tamamen yok etmek), “ assassinate the enemy general”(Düşman generalini katletmek) ya da “ destroy the enemy bridge” ( düşman köprüsünü yok etme) gibi çeşitli görevler single playerde sizi bekliyor.
- Multiplayer: Burada karşıdaki oyuncuların bölgelerini ele geçirmeye çalışırken, gelen saldırıları da savuşturmaya çalışacaksınız.
Oyunda zorluk seviyesini de ayarlayabileyeceğiz, burada düşmanın gücünü veya sayısını azaltamayacağız, ama fog-of-war ile gözetleme özelliklerini artırıp indirebileceğiz. Mesela, generallerin veya subayların dürbün kullanıp haritanın neredeyse yarısını görmelerine ve işimizi zorlaştırmalarına izin verebiliyoruz. Birimlerin ayrıca gözcü uçağa sahip olup olmamaları ile piyadelerin hızlı hareket edip bizi daha kolay farketmelerini de sağlayabiliriz.
Oyuna yeni bir de özellik eklenmiş, artık birimler RPG oyunlarındaki gibi experience kazanabilecek. Birimler zor çarpışmalar atlatıp sıradaki görevlerde de yer alabilecekler. Fireglow böyle yapmakla stratejik olayı ön plana koyup kalabalık güce sahip olan tarafların kolaylıkla kazanabileceği bir durum yaratmış oluyor. Bir yenilikte grubu etrafa yayma (scatter) tuşunun eklenmesi. Tuşa basarak birimlerin dağılıp etrafı kolaçan etmesini sağlayabileceğiz, artık sürpriz saldıralara hayır.
Bu yeniliklerin yanında , artık Japonları seçtiğimiz zaman olayların tek tek değil de bir bütün içinde gerçekleşecek. Mesela ilk görevin, birimlerinizi bir botla kurtarıp ormana götürmek olacak, bu görev traning özelliğini içerecek.
Sudden Strike II de deniz yolculukaları da bizi bekliyor, taaruz gemileri ile çıkarma yapabileceğiz. Ayrıca trenleri kullanarak birimlere muhimmat desteği yapabilir, bunun yanında tüneller kazıp birimleri onları içine koyarak onların farkedilmesini önleyebileceğiz. Kullanacağımız araçlar arasında yine kamyonlar, ilk yardım arabaları ve uçaklar tam tarihte olduğu gibi oyuna aktarılmış. Bu araçlarla kapasiteleri doğrultusunda asker taşıyabilirsiniz, ama adamlar buna da çare bulmuş, örneğin bir tank dört kişilik yere sahip ama siz bir kişi daha koymak istiyorsunuz, onu da tankın üstüne süren askerin yanına koyabilirsiniz. Araçları kullandığınız gibi onları düşmanın elinden de alabilirsiniz. Yaratıcı oyuncular araçlara zarar vermeden sürücüyü öldürüp aracı kendine katacaktır.
Genel olarak ilkinin mirasını ileri taşıyacağı kesin gibi görülen bu devam oyunu aşağıda da belirtilen yeniliklerle Sudden Strike hayranları ve strateji sevenler için iyi bir alternatif olacağa benziyor..
Oyunun Özelliği:
- Amerika, Japonya, İngiltere, Rusya ve Alman ordularını yönetme
- Havada, karada ve denizde çarpışma
- Dört çeşit zorlık seviyesi ayarı ve etkileyici multiplayer özelliği
- Kendi haritanızı ve görevinizi yaratma.
Uncharted 3: Drake's Deception inceleme
Sony’nin bu aralar ne kadar başı dertte olduğu biliniyor. Yakın zamanda PS3’ün kaynak kodlarına ulaşılması ve ardından hızla artan korsan olaylarının üstüne sadece “Problemi firmware güncellemesi yaparak düzelteceğiz” gibi bir cevapla geçiştiren, üstüne üstlük haker’lara açılan yargı savaşının ilk turunu kaybedip bir de GeoHot’u suçlamak için hesabına 1 dolar yatırarak “Bakın bu işlemleri para için yapıyor” iddialarında bulunan firma çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya.
Zamanında özellikle ülkemizde elektronik alet denildiği zaman ilk akla gelen marka Sony’ye şimdilerde bu son olaylardan dolayı güvenini oldukça zedelemiş gözüküyor. Her ne kadar elektronik alanda bunun fazla bir olumsuz etkisini görmese de PS3 tarafında haklı davasını bazı yanlış değerlendirmelerden dolayı zorlu bir sınava tabi tutmak zorunda kaldı. Özellikle PS3’ü çıkarttığından beri eleştirilerden bir türlü kurtulamayan firma, diğer konsollar da piyasada popüler olmaya başlayınca iyiden iyiye zorlanır oldu.
İşte bu ve bunun gibi dönemlerde Sony’nin imdadına yetişen tek bir alan bulunuyordu o da oyun sektörü.
![]()
PlayStation 3’ün gelişme süreci
Aslında 1993’ten beri Sony Computer Entertainment şirketi ile oyun piyasasında yer edinmeye çalışan Sony, bunu ancak 2005’te etkili bir şekilde başarabildi ve God of War ile büyük çoğunluğa kendini sevdirmiş oldu. Bundan iyi ders çıkartan firma bu tarz oyunların ne kadar sevildiğini ve iş yaptığı çabuk fark edip aralarına çok zaman koymadan serinin ikinci oyununu hemen iki sene sonra çıkarttı.
Ancak 2007’de elini daha da güçlendirmek için God of War ile yetinmeyen Sony’nin başka bir kozu daha ortaya çıktı.
2006 yılında E3’te duyurulan ve hemen bir sene sonra da piyasaya sürülen Uncharted adlı oyunun -adının sonundaki “Drake’s Fortune” kısmına bakarak- tek oyun ile kalmayacağını anlamalıydık.
1986 yılında Kaliforniya Santa Monica’da kurulan Amerikalı oyun stüdyosu Naughty Dog, SCE tarafından 2001 yılında satın alındığında kurucuları Andy Garvin ve Jason Rubin belki de bu tarz bir oyun ile yakalayacakları başarıyı hiç düşünmemişlerdi. 1994’te yaptıkları Crash Bandicoot oyunu sayesinde ilk defa Sony ile görüşen firma SCE’nin bünyesine girdikten sonra bütün oyunlarını doğal olarak PlayStation konsolu için hazırladı.
Zamanında özellikle ülkemizde elektronik alet denildiği zaman ilk akla gelen marka Sony’ye şimdilerde bu son olaylardan dolayı güvenini oldukça zedelemiş gözüküyor. Her ne kadar elektronik alanda bunun fazla bir olumsuz etkisini görmese de PS3 tarafında haklı davasını bazı yanlış değerlendirmelerden dolayı zorlu bir sınava tabi tutmak zorunda kaldı. Özellikle PS3’ü çıkarttığından beri eleştirilerden bir türlü kurtulamayan firma, diğer konsollar da piyasada popüler olmaya başlayınca iyiden iyiye zorlanır oldu.
İşte bu ve bunun gibi dönemlerde Sony’nin imdadına yetişen tek bir alan bulunuyordu o da oyun sektörü.
PlayStation 3’ün gelişme süreci
Aslında 1993’ten beri Sony Computer Entertainment şirketi ile oyun piyasasında yer edinmeye çalışan Sony, bunu ancak 2005’te etkili bir şekilde başarabildi ve God of War ile büyük çoğunluğa kendini sevdirmiş oldu. Bundan iyi ders çıkartan firma bu tarz oyunların ne kadar sevildiğini ve iş yaptığı çabuk fark edip aralarına çok zaman koymadan serinin ikinci oyununu hemen iki sene sonra çıkarttı.
Ancak 2007’de elini daha da güçlendirmek için God of War ile yetinmeyen Sony’nin başka bir kozu daha ortaya çıktı.
2006 yılında E3’te duyurulan ve hemen bir sene sonra da piyasaya sürülen Uncharted adlı oyunun -adının sonundaki “Drake’s Fortune” kısmına bakarak- tek oyun ile kalmayacağını anlamalıydık.
1986 yılında Kaliforniya Santa Monica’da kurulan Amerikalı oyun stüdyosu Naughty Dog, SCE tarafından 2001 yılında satın alındığında kurucuları Andy Garvin ve Jason Rubin belki de bu tarz bir oyun ile yakalayacakları başarıyı hiç düşünmemişlerdi. 1994’te yaptıkları Crash Bandicoot oyunu sayesinde ilk defa Sony ile görüşen firma SCE’nin bünyesine girdikten sonra bütün oyunlarını doğal olarak PlayStation konsolu için hazırladı.
Insomniac Resistance 3'ün görüntülerinden oluşan film tadında bir video hazırladı. Resistance 3 geçen sene Almanya’da yapılan Gamescon'da bir tanıtım videosu ile duyurulmuştu.
Oyun Eylül ayında PS3 için raflarda olacak.
Oyun Eylül ayında PS3 için raflarda olacak.
Super Meat Boy
Boş zamanının çoğunu bilgisayar oyunu oynayarak geçirmek… Herhangi bir türde oyunu piksel piksel etmek… Bir nedeni olmadan bir oyuna günlerini vermek… Evet, hardcore gamerlardan bahsediyorum. Yeni bir seneye başladığımız şu günlerde “hardcore gamer” tabirini biraz fazla görmeye başladım. Çevremdeki birçok insan zamanının kayda değer bir kısmını oyun oynayarak geçiriyor. Peki hepsi Hardcore Gamer mı? Bence değil.
Peki, şöyle yapalım. Et parçasından oluşan bir kahramanın bulunduğu bir platform oyunu ne kadar hardcore olabilir?
Süper olan ne?
Bağımsız oyun yapımcılarını her zaman takdir etmişimdir. Sayıları parmakla sayabilecek kadar az olan usta programcıların, milyon dolarlar harcanan oyunlara kafa tutması ve gövde gösterisi yapması takdiri hak ediyor. Geçtiğimiz haftalarda Xbox360 ana platform olmak üzere ayrıca steam sayesinde de edinebileceğimiz Super Meat Boy buna en güzel örnek olur herhalde.
Team Meat, kız arkadaşımızın Dr.Fetus tarafından kaçırılmasını yeterli bir hikaye olarak görmüş olacak ki oyunun kurgusu olarak başka bir şeye yer vermemiş. Zaten oyunu oynarken bir süre sonra bu ‘koşturmaca’nın nedenini unutmuş olacaksınız... Platform öğelerini yüzünüze vuran yapımda en öne çıkan unsuru ise zorluk seviyesi.

“Sabır, kurtuluşun anahtarıdır” – Mevlana
Zeki tasarlanmış her bölümde Bandage Girl’ü kurtarmaya çalışıyoruz. Bazen demir parmaklıklar arasında, bazense zincirlerin arasında hapsolmuş Bandage Girl’ü (prenses demek istiyorum) tam kurtarıyoruz ki her seferinde Dr.Fetus kızı alarak ortamdan kayboluyor. İlk başlarda bu duruma pek takılmasanız da ilerleyen bölümlerde o kadar emeğin sonunda birden yok olması canınızı sıkabiliyor.
Her chapter'da 19 adet bölüm ve bir boss bölümü bulunuyor. Ayrıca her chapter'da toplam 20 adet Bandage var. Açıkçası 20 adet Bandage’i toplamak her yiğidin harcı değil. Bandajlar o kadar uçsuz bucaksız ya da tanrıların bile unuttuğu yerlere konmuş ki, bazen bandajları görmeden bile bölümü bitirebiliyorsunuz. Bandajları topladıkça achievement ve yeni karakter açıyorsunuz. Head Crab,ballgoo ve jill bunlardan bazıları ve her karakterin ayrı özellikleri var.
Pokemon Black and White'ta Dream World yok!
Nintendo, yaptığı bir açıklamada Pokemon Black And White için hazırlanan Dream World özelliğinin oyunun çıkış tarihine yetişmeyeceğini açıkladı.

Nintendo Amerika'dan Joel Simon oyunun bahar ayına çıkacağını bildirdi.
Dream World özelliği ile Pokemon'unuzu internete yükleyip tarayıcı tabanlı oyunda oynayabileceksiniz. Bu tarayıcı oyununda da değişik varyasyonlardaki Pokemonları yakalayabilecek ve özel eşyalar kazanabileceksiniz.
Pokemon Black And White Avrupa'da 4 Mart'ta, Amerika'da 6 Mart'ta çıkacak.

Nintendo Amerika'dan Joel Simon oyunun bahar ayına çıkacağını bildirdi.
Dream World özelliği ile Pokemon'unuzu internete yükleyip tarayıcı tabanlı oyunda oynayabileceksiniz. Bu tarayıcı oyununda da değişik varyasyonlardaki Pokemonları yakalayabilecek ve özel eşyalar kazanabileceksiniz.
Pokemon Black And White Avrupa'da 4 Mart'ta, Amerika'da 6 Mart'ta çıkacak.
Rotamız, Online Evrenler 51
Artık bir gerçek var piyasada, online oyunların salgın halinde büyümesinden bahsediyorum. Çok değil, bundan bir 5-6 sene önce bile bir elin parmaklarını geçmezdi belli başlı sayabileceğimiz MMO yapımlar. Her sektörde olduğu gibi, Uzakdoğulu amcalarımızın bu işe de el atması sonucu iyiden iyiye gelişti "Online Evrenler". Bir yandan seçeneklerin bol olması insanı sevindirirken, diğer yandan "Acaba kalite düşüyor mu?" diye de düşündürüyor elbette. İşin ilginç yanı şu an sektöre bakınca en tepede iki oyunu görüyoruz: EVE Online ve World of Warcraft. Seneler öncesinin oyunlarının hala bu kadar oynandığını görünce benim de endişem artıyor. Sonuçta iki seçenek var, ya yapımcılar iyi iş çıkarmışlar ve seneler boyu oynatıyorlar oyunlarını ya da piyasada ilgi çeken başka yapım yok, oyuncuların da eli mahkum.
Neyse ki rekabet her zaman bizim işimize gelecektir, konu "Online Evrenler" olunca da rotamızı nereye çevirirsek çevirelim bir şeyler çıkıyor karşımıza. Gelin bakalım o zaman, bu hafta ne gelişmeler yaşanmış.
Neyse ki rekabet her zaman bizim işimize gelecektir, konu "Online Evrenler" olunca da rotamızı nereye çevirirsek çevirelim bir şeyler çıkıyor karşımıza. Gelin bakalım o zaman, bu hafta ne gelişmeler yaşanmış.

Ödüller sahiplerini buluyor
MMORPG.com’da 2010 yılınınödüllerini dağıtmış. En iyi oyun kategorisine bakınca listede ilk üçü EVE Online, World of Warcraft ve Lord of the Rings Online'nin çektiğini görüyoruz. Tam arkalarından gelen Wizard101'i takip eden oyunlar ise epey geride kalmış. Özellikle Aion bu yıl epey sükse yapan bir oyundu. Kendini en iyi yenileyen yapımlara bakınca ise oylar beklendiği gibi World of Warcraft'a gitmiş. Sonuçta sürekli devasa güncellemeler yayınlayan bir oyun.
WoW'u takip eden oyunlar ise Age of Conan ve EVE Online olmuş. Free2Play kategorisinde de yine beklendiği gibi açık ara farkla Lord of the Rings Online birinci durumda, bu sene yaptığı beklenmedik hamleyle oyuncuları şaşırtmıştı Turbine. Arkasından ise Vindictus ve yine bir Turbine oyunu olan Dungeons & Dragons Online geliyor. Tabii tüm bunların sadece okuyucu seçimleri olduğunu da hatırlatalım. Neyse,ödül sahibi oyunları tebrik edelim. 2011 ise şimdiden hareketli başladı. Call of Duty MMO dedikoduları, diğer yandan yeni bir Blizzard projesi dedikodular derken DC Universe Online, Breach... Sürprizlerle dolu bir yıl olabilir kısacası.
MMORPG.com’da 2010 yılının
WoW'u takip eden oyunlar ise Age of Conan ve EVE Online olmuş. Free2Play kategorisinde de yine beklendiği gibi açık ara farkla Lord of the Rings Online birinci durumda, bu sene yaptığı beklenmedik hamleyle oyuncuları şaşırtmıştı Turbine. Arkasından ise Vindictus ve yine bir Turbine oyunu olan Dungeons & Dragons Online geliyor. Tabii tüm bunların sadece okuyucu seçimleri olduğunu da hatırlatalım. Neyse,
Dead Space 2 İncelemesi
Uyarı: Yazı minör derecede spoiler içerir.
Korkmayı severim. Tüylerimin diken diken, gerilmiş bir şekilde ekrana bakmak, o tekinsiz atmosfere kendimi kaptırmak benim için en güzel eğlence yollarından biridir. Biliyorum, belki kulağa garip geliyor ama dört yaşında, TV'de korku filmi fragmanı görüp, ailemi sinemanın ne olduğunu bile bilmeden beni sinemaya götürmesi için zorlamıştım. Ardından gelsin korku filmleri, gitsin gizem içerikli kitaplar. Yıllar geçti, bağımsız Kore filmlerine bağımlı oldum ama korku sevdamdan hiç geçmedim. Filmler, çizgi romanlar ve tabii oyunlar!
Korku oyunları benim için adventure türü ile birlikte bir olmazsa olmazdır. O karanlık atmosfer, herhangi bir köşeden fırlama ihtimali olan yaratıklar ve ya deliler, sinir bozucu, melankolik müzikler. O esnada, belki biraz delice ama, oyunun içerisinde olmak isterim. O korku dolu havayı solumak, tekinsizliğe kendimi kaptırmak. Bunu geçtiğimiz yıllarda sadece iki özel oyunda yaşamıştım. Bunlardan biri Call of Cthulhu: Dark Corners of Earth (ki hala oynamadıysanız, deliliğin ve dehşetin ne olduğunu görmek için hemen bu harika oyunu edinin), diğeri de Dead Space idi.
Bir dehşet masalı başlıyor
Bir mühendis olan Isaac Clarke, sevgilisinin de bulunduğu Ishimura adlı gemiden haber alınamayınca, bir ekip ile birlikte bu maden gemisine doğru yola çıkar. Uzayın boşluğunda süzülen Ishimura, dışarıdan oldukça normal gözükse de, olay gemiye girince bambaşka bir hal alır. Yüzlerce kişilik gemi mürettebatı kayıptır, etrafta pek çok parçalanmış ceset vardır ve karanlık köşelerde sürünen 'şeyler' vardır. Korkunç bir saldırı sonrası ekibimizden ayrı kalmışızdır ve devasa bir 'ölü' uzay gemisinde bir başımıza, üzerimizdeki mühendis kıyafeti ve elimizde bir maden lazer kesicisi ile yapayalnız yürümeye başlamışızdır. Gerisini Dead Space'i oynayanlar için anlatmama gerek yok herhalde. Tek söylemem gereken şey, Marker isimli uzaylı kalıntısının Isaac tarafından yok edilmesiydi. Yoksa değil mi?

O korkunç olaylardan sonra Isaac Clarke, zihinsel olarak oldukça yaralanmış, sevgilisinin de kaybı ile gerçek anlamda yıkılmıştır. İşte Dead Space 2'de tam bu noktada başlıyor. Satürn'ün bir uydusunda kurulmuş uzay kentinde, akıl hastanesinin üyelerinden biriyiz. Üzerimizde psikolojik deneyler yapılıyor. Bunların sebebi ise oyunun ilerleyen aşamalarında ortaya çıkıyor. Oyunu henüz oynamamış kişiler için minör bir spoiler olabileceği uyarısını da yaparak oyunun açılışını kısaca anlatıyorum.
Isaac'in bir rüyası ile başlıyoruz. Ishimura'da kaybettiğimiz sevgilimizi, aslında gemiye bizim yolladığımızı öğrendiğimiz rüyada, kaybettiğimiz aşkımız ile konuşuyoruz ve ilk kez Isaac'in sesini duymuş oluyoruz. Ardından gözlerimiz, bizi delicesine sarsan biri ile aralanıyor. Genç bir adam bize hemen uyanmamız ve kaçmamız gerektiğini söylüyor. Kaçamıyoruz, zira üzerimizde çok sıkı bir deli gömleği var! Bu arada bizi kurtarmaya çalışan genç dostumuz, ardından sinsice yaklaşan bir yaratık tarafından katlediliyor. İşte oyun boyunca hiç düşmeyecek olan o yüksek tansiyon bu noktada başlıyor. Deli gömleği içerisindeyiz, zor yürüyoruz, kaçacak çok az yer var ve diğer tüm akıl hastanesi üyeleri birer yaratığa dönüşmüş ve etrafa dehşet saçıyor. Açık konuşayım, uzun zamandır, bu kadar sağlam, bu kadar heyecanlı ve sert bir oyun açılışı görmemiştim. Sizi iliklerinize kadar saracak, telaşa kaptıracak, zekice düşünülmüş, tansiyonu yüksek bir başlangıç.
Korkmayı severim. Tüylerimin diken diken, gerilmiş bir şekilde ekrana bakmak, o tekinsiz atmosfere kendimi kaptırmak benim için en güzel eğlence yollarından biridir. Biliyorum, belki kulağa garip geliyor ama dört yaşında, TV'de korku filmi fragmanı görüp, ailemi sinemanın ne olduğunu bile bilmeden beni sinemaya götürmesi için zorlamıştım. Ardından gelsin korku filmleri, gitsin gizem içerikli kitaplar. Yıllar geçti, bağımsız Kore filmlerine bağımlı oldum ama korku sevdamdan hiç geçmedim. Filmler, çizgi romanlar ve tabii oyunlar!
Korku oyunları benim için adventure türü ile birlikte bir olmazsa olmazdır. O karanlık atmosfer, herhangi bir köşeden fırlama ihtimali olan yaratıklar ve ya deliler, sinir bozucu, melankolik müzikler. O esnada, belki biraz delice ama, oyunun içerisinde olmak isterim. O korku dolu havayı solumak, tekinsizliğe kendimi kaptırmak. Bunu geçtiğimiz yıllarda sadece iki özel oyunda yaşamıştım. Bunlardan biri Call of Cthulhu: Dark Corners of Earth (ki hala oynamadıysanız, deliliğin ve dehşetin ne olduğunu görmek için hemen bu harika oyunu edinin), diğeri de Dead Space idi.
Bir dehşet masalı başlıyor
Bir mühendis olan Isaac Clarke, sevgilisinin de bulunduğu Ishimura adlı gemiden haber alınamayınca, bir ekip ile birlikte bu maden gemisine doğru yola çıkar. Uzayın boşluğunda süzülen Ishimura, dışarıdan oldukça normal gözükse de, olay gemiye girince bambaşka bir hal alır. Yüzlerce kişilik gemi mürettebatı kayıptır, etrafta pek çok parçalanmış ceset vardır ve karanlık köşelerde sürünen 'şeyler' vardır. Korkunç bir saldırı sonrası ekibimizden ayrı kalmışızdır ve devasa bir 'ölü' uzay gemisinde bir başımıza, üzerimizdeki mühendis kıyafeti ve elimizde bir maden lazer kesicisi ile yapayalnız yürümeye başlamışızdır. Gerisini Dead Space'i oynayanlar için anlatmama gerek yok herhalde. Tek söylemem gereken şey, Marker isimli uzaylı kalıntısının Isaac tarafından yok edilmesiydi. Yoksa değil mi?

O korkunç olaylardan sonra Isaac Clarke, zihinsel olarak oldukça yaralanmış, sevgilisinin de kaybı ile gerçek anlamda yıkılmıştır. İşte Dead Space 2'de tam bu noktada başlıyor. Satürn'ün bir uydusunda kurulmuş uzay kentinde, akıl hastanesinin üyelerinden biriyiz. Üzerimizde psikolojik deneyler yapılıyor. Bunların sebebi ise oyunun ilerleyen aşamalarında ortaya çıkıyor. Oyunu henüz oynamamış kişiler için minör bir spoiler olabileceği uyarısını da yaparak oyunun açılışını kısaca anlatıyorum.
Isaac'in bir rüyası ile başlıyoruz. Ishimura'da kaybettiğimiz sevgilimizi, aslında gemiye bizim yolladığımızı öğrendiğimiz rüyada, kaybettiğimiz aşkımız ile konuşuyoruz ve ilk kez Isaac'in sesini duymuş oluyoruz. Ardından gözlerimiz, bizi delicesine sarsan biri ile aralanıyor. Genç bir adam bize hemen uyanmamız ve kaçmamız gerektiğini söylüyor. Kaçamıyoruz, zira üzerimizde çok sıkı bir deli gömleği var! Bu arada bizi kurtarmaya çalışan genç dostumuz, ardından sinsice yaklaşan bir yaratık tarafından katlediliyor. İşte oyun boyunca hiç düşmeyecek olan o yüksek tansiyon bu noktada başlıyor. Deli gömleği içerisindeyiz, zor yürüyoruz, kaçacak çok az yer var ve diğer tüm akıl hastanesi üyeleri birer yaratığa dönüşmüş ve etrafa dehşet saçıyor. Açık konuşayım, uzun zamandır, bu kadar sağlam, bu kadar heyecanlı ve sert bir oyun açılışı görmemiştim. Sizi iliklerinize kadar saracak, telaşa kaptıracak, zekice düşünülmüş, tansiyonu yüksek bir başlangıç.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)