Neden hep FPS?
Bir oyun firması iyi bir senaryo, farklı bir konsept veya tür bulma konusunda sıkıntı yaşarsa, yenilik getirecek fikirler bulamadığı zaman çareyi FPS yapmakta buluyor ya da buluyordu. Nitekim artık bu tarz firmalar “Sıkıştıysak FPS yapalım” fikrine de cesaret edemez oldular. Ama şu bir gerçek ki oyun dünyasında çıkan oyunları türlerine göre saysak FPS belki de açık ara farkla gider. FPS’nin ataları Wolfenstein ve Doom’dan, Call of Duty: Black Ops’a kadar uzanan bütün seriler boyunca, oyunun konsepti ne olursa olsun FPS bu olayı anlatmanın belki de en kolay yoludur. FPS’nin bu kadar meşhur olmasının ardında, bu türün çok sevilmesi mi, yoksa yapımcıların sürekli FPS yapmalarından dolayı oyuncuların sevmekten başka çaresi kalmaması mı yatıyor, orası merak konusu. Herkes bu konuda farklı görüş belirtebilir ve muhtemelen her iki cevap da doğru olacaktır.

Başta bahsettiğimiz, sıkışan stüdyoların FPS’ye koşma mantığı belki 5-6 sene önce işi kotarabiliyordu, ancak şu an için “Hadi bari bir FPS yapalım da, az çok yolumuzu bulalım” fikri o kadar da kolay alınabilecek bir karar değil. Eskisi gibi “Bir adam var, uzaya çıkmış, orada yaratıklarla karşılaşmış, şimdi hayatını kurtarmaya çalışıyor” gibi basit ve yüzeysel bir hikaye artık taşlanır bu alemde. Hikaye, bir anda bu türün en büyük özelliği oldu. Öyle ki işin içine eski başkanlar ve politikacılar bile girdi.
FPS dünyasındaki değişimi irdeledikten sonra, birkaç ay önce genel olarak ön incelemesini yaptığımız Bulletstorm hakkında biraz daha bilgi edinmemizden de yola çıkarak, elde ettiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Arda arkadaşımızın daha önceden yaptığı ön incelemeye siz okurların yazdığı yorumları da görünce bunun çok yerinde bir fikir olduğuna karar verdik. Ancak bu sefer oyunun multiplayer kısmı ile ilgili bir ön inceleme yapacağız ve orada neler oluyormuş –ya da olacakmış- onları inceleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder